29 Kasım 2016 Salı

SEVGİNİN GÜCÜ




İnsanoğlu, hayatta ne ister?
İyi bir gelecek mi?
Para mı?
Şöhret mi?
Güzel bir hatun mu?
Yakışıklı bir adam mı?
Yoksa daha da aklımıza gelmeyen bu ve bunun gibi geçici şeyler mi?
Yoksa bunlardan başka hepsini kapsayan yalnızlığı gideren SEVGİ mi?
 Geçici şeyler, insanı bir yere kadar tatmin edebilir. Ama zaman geçtikçe içini kemiren ve her geçen gün daha fazla boşluk bırakan, yalnızlık insanı uçuruma götürür.

AŞK mı SEVGİ mi?


Her şey, o gün beraber otururken oradan buradan konuşurken oldu. Çünkü bu konuşmadan sonra ne Ayaz’ın ne de Yağmur’un hayatı aynı şekilde devam edecekti. Ama bundan ne Ayaz ne de Yağmur haberdardı. Zaten haberleri olsaydı, o günü yaşamak istemezlerdi. Fakat yıllar sonra sorsaydınız, o günün en mutlu günleri olduklarını söyleyecekti Ayaz. Aynısı Yağmur içinde geçerli miydi? Orası tartışılır.  
Aslında o günün diğer günlerden farkı yok gibi. Bunu anlamaları işten eve gittiklerinde hissettiklerinde saklıydı. O akşam nerede ise 2 saat öylesine konuştular. Ne mi konuştular telefon kapandıktan sonra ikisinin de hatırlamadığı sıradan şeylerdi.
Peki, hikâyedeki kahramanlarımıza göz atalım.

Ayaz; Yağmur’la tanışmadan önce bütün aşklarını sadece ama sadece hayallerinde yaşayıp, bazı aşklardan kendisinin bile haberi olmayacak kadar hayalperesttir.  Ama kendisine sorsan, her gün başka bir sevgili ile dışarılarda dolaşıp hayatını yaşayan, akşamları da hiç ama hiç yalnız kalmayan, o gün beraber olduğu sevgilisiyle; bazı akşamlar sabaha kadar sevişip, bazı akşamlar ise yalnızca birbirlerine sarılıp, birbirlerine sevgi sözcüklerini fısıldayarak geceyi geçirirlerdi. Bu hayalperest adam, kafasındaki aşklardan kurtulup gerçek bir aşka yelken açarken, başlar da çokta sıradan bir hayat yaşadığını, çünkü bundan önceki hayatı da aynı şekilde olduğundan çokta zorlanmadı. Bazen aslında bu yaşadığı durumun gerçek olmadığını anlar. Lakin yanındaki gerçek ve Ayaz buna alışmakta zorlandığından dolayı, Yağmur’u zor günler beklemektedir. Bunu anladığı zaman ise iş işten geçmiştir. Çünkü bu adamı gerçekten sevdiğini düşünür. Yani başka bir deyişle, halk arasında kime sorsanız, farklı bir şekil de tarif ettiği Aşıktı.

1 Eylül 2016 Perşembe

Kadın Egemenliği

Kadın egemenliği nerede?
Egemenlik nerede mi? Her yerde, her şeyde. Büyük bir kentte mağazaları dolaşın. Buralarda milyonlar yatar, harcanan insan emeğinin haddi hesabı yoktur. Bu mağazaların yüzde doksanına bir bakın, erkekler için bir şey var mıdır?

Yaşamın bütün lüksü kadınlar tarafından talep edilir ve sürdürülür. Fabrikaları gözünüzün önüne getirin. Büyük bölümü yararsız süsler, arabalar, mobilyalar, kadınlar için ıvır zıvır üretir.
Sırf kadınların geçici hevesleri için milyonlarca insan bu angarya işlerde nesillerdir köle gibi çalışarak yok olmaktadır.

Kadınlar çariçeler gibi insan soyunun yüzde doksan dokuzunu köleleştirmekte, ağır işlerde çalıştırmaktadır. Bunların hepsi, kadınların hor görülmeleri, erkeklerle eşit haklardan yoksun olmaları yüzündendir.

2 Ağustos 2016 Salı

Adalet ve Güç




Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.


Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlüyü haklı kıldık. ( PASCAL / KÖTÜNÜN ZAFERİ )


Adil olandan, adalet beklemek doğrudur. Ama her adil olandan adalet beklemek doğru değildir. Çünkü adil olan, eğer güçlü değilse sana adalet denen şeyi getiremez. 

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Toplumsal Sorunlarla ilgili bir kaç anektod



Kinler de, sevgiler de bir takım işaretlerin emrinde; kızıl karşısında kuduran azgın boğalar gibiyiz.

Tarih büyük adamların yaptıklarından ibarettir. Topluluk ne başarmış, ne yapmışsa, hepsinin de kılavuzu, mimarı, büyük adam olmuştur hep.

Kişi, zekasının üstünlüğü ve diğer bazı özellikleri sayesinde, olayların bir bölümünü ve sonuçlarını, kısmi olarak, değiştirebilir ama olayların akışını etkileyemez, bu akışı belirleyen bambaşka kuvvetler vardır.

Büyük adamların tarihteki rolü üzerinde düşünürken, hemen daima şu hataya düşüyoruz; bir büyük adamın ortaya çıkması, ortaya çıkabilecek diğer büyük adamların ortaya çıkmamasına yol açar, bunu unutmamak gerekir.

Büyük adamın ortaya çıkması ve olayları etkilemesi için iki şart lazım. Birincisi, kahramanın, kabiliyetleri sayesinde, zamanın sosyal ihtiyaçlarına, diğerlerinden daha iyi çözümler bulabilmesi.

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Karizmanın Sıradanlaşması ve Sonuçları-2


Karizmatik gücün sürekli ve standart bir yapıya kavuşması için ekonomi karşıtı özelliğinin değiştirilmesi gerekir. Topluluğun ihtiyaçlarını karşılayabilmek üzere belli bir mali örgütlenme biçimine, dolayısıyla da vergi ve benzeri katkıları elde etmek için gereken ekonomik şartlara uyarlanması gerekir. 

Kural olarak sıradanlaşma süreci çatışmasız olamaz. İlk aşamalarda, liderin şahsi karizmatik güç iddiaları kolayca unutulmaz; bu yüzden birçok tarihsel durumda bu tipik süreç makamın ya da patrimonyal (devletin bir üst unsur/birim olarak halkı dışarıdan yönetme )   konumun karizması ile şahsi karizma arasında çatışma şeklinde ortaya çıkar.

Karizmanın sıradanlaşması durumlarının tamamındaki belirleyici faktörlerden biri, doğal olarak güvenlik arayışıdır. Bunun anlamı, bir yandan mevkiler ve sosyal saygınlığın, diğer yandan da liderin taraftarlarının ve sempatizanlarının ekonomik çıkarlarının yasallaştırılmasıdır. Ancak, bir diğer önemli faktör de, düzeni ve idari memurların örgütlenişini, yönetimin günlük ihtiyaç ve şartlarına uydurması gereğidir.

MAX WEBER / BÜROKRASİ VE OTORİTE 

28 Temmuz 2016 Perşembe

ANA-2


Biz devrimciyiz. Ve bazı kimseler sadece emir verdikçe, bazıları ise sadece çalıştıkça, devrimci kalacağız. Size çıkarlarını korumanız emredilen topluma karşı savaşmaktayız. Bu toplumunda, sizin de bükülmez hasmıyız biz; ancak sizleri yendikten sonra barışabiliriz. Ve yeneceğiz sizleri! 
Sizin vekilleriniz sandıkları kadar güçlü olmaktan çok uzaktırlar. Köle haline getirdikleri milyarlarca insanı feda ederek biriktirip korudukları bu servetler, yani bize hakim olmalarını sağlayan bu güç, kendi aralarında da düşmanlık, karşıtlık, çekişmeler yaratmakta, onları hem fizik, hem manevi bakımdan mahvetmektedir.
Mülkiyetin savunması çok büyük bir gerilimi gerektirir. Ve gerçekten de efendilerimiz olan sizler, topunuz, bizden daha fazla kölesiniz. Sizin kafalarınız esirdir, bizim ise vücutlarımız. Sizi manen öldüren peşin yargıların ve alışkanlıkların boyunduruğundan kendinizi kurtaramazsınız. 
Oysa bizim içten özgür olmamıza kimse engel olamaz. Bize verdiğiniz zehirler, istemeyerek bilincimize akıttığınız panzehirden daha güçsüzdür. Bu bilinç durmaksızın büyüyüp gelişiyor, git gide, alevleniyor, mensup olduğunuz sınıfta bile en iyi manen sağlıklı ne varsa peşinden sürüklüyor. Bakınız, daha şimdi den kudretimiz namına ideolojik mücadele yürütebilecek hiç kimseniz kalmamıştır.

ANA


Hepimiz korkudan geberiyoruz zaten! Bize kumanda edenler de bu korkudan yararlanıp bizi daha fazla korkutuyorlar. Boğazımızı sıkanlara; gözlerimizi kapatanlara göstermeliyiz ki, biz her şeyi görüyoruz, ne aptalız, ne de yalnızca yemek değil, yaşamak istiyoruz, yaşamaya layık yaratıklar olarak yaşamak! Düşmanlarımıza şunu göstermeliyiz ki, bize empoze ettikleri forsa yaşantısı, akıl yoluyla onlarla boy ölçülmemize, hatta onlardan daha üstün olmamıza mani olamaz.

Dövüşme zamanı gelince tırnak temizlemekle vakit geçirilmez. Bizim için milletler arasında ayrı gayrı yok. Sadece arkadaşlar var, veya kardeşlik istemeyen düşmanlar. Dünyaya gönül gözüyle bakıp ne kadar kalabalık ve güçlü olduğumuzu görünce insan öylesine seviniyor ki, içi ferahlıyor! Bir Fransız, bir Alman, bir İtalyan için de durum aynı. Hayatı anladılarsa eğer, onlarda aynı biçimde sevinç duyarlar. Hepimiz aynı ananın, aynı düşüncenin, bütün insanların kardeşliği fikrinin evlatlarıyız. Bu düşünce bizi ısıtır, adaletin göklerinde parlayan bir güneştir o, ve bu gökler emekçinin kalbinde yatar. Ne millet olursa olsun, adı ne olursa olsun fark etmez. 
     

1 Temmuz 2016 Cuma

Karizmanın sıradanlaşması ve sonuçları




Karizmanın Sıradanlaşması ve Sonuçları-1

Karizmatik otoritenin uygun şekilde aktarılmasını sağlamak üzere sıradanlaşması, idari memurların sıradanlaşmasındaki çıkarlarla ilgilidir. Otorite sahibinin yandaşlarının bir inanç ve coşku topluluğu olarak hediyelere, “yağmaya” ya da düzensiz gelirlere dayalı komünal bir hayat sürmeleri, sadece başlangıç aşamasında ve karizmatik liderin günlük sosyal örgütlenmenin tamamen dışında kalması halinde mümkündür. Ancak küçük coşkulu tilmiz grubunun üyeleri hayatlarını saf bir idealistlikle liderin çağrısına adarlar. Tilmiz ve takipçilerin büyük çoğunluğu ise uzun vadede “mesaja” maddi bir anlam yükleyerek “hayatlarını idame ettireceklerdir.” Gerçekten de, hareketin dağılıp gitmemesi isteniyorsa durumun böyle olması gereklidir.

11 Haziran 2016 Cumartesi

SİLAHIN DEĞİL, KALEMİN ZAFERİ



Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalem...
sözle, yazıya kazanılmayacak savaş yok...
kalem sahiplerine düşen ilk vazife telaş etmemek, öfkelenmemek, kin kışkırtıcı olmamak.
Halkı okumaya, düşünmeye alıştırmak.
Bir kılıcın kazandığı zaferi başka bir kılıç yok edebilir.
Kalemle yapılan fetihler tarihe mal olur, tarihe yani ebediyete....

Cemil Meriç / Kırık Amber

Zaman; okuma, öğrenme, yeni bir şeyler ortaya koyma zamanı, ama biz hala birbirimize kaba kuvvet uygulayıp kim daha güçlü, kim daha iyi diye oyalanmaya devam ediyoruz.
Halbuki; ülke adına yapılacak onca iş varken, bu yapılanlar tek kelime ile ahmaklıktır.

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Dinle Küçük Adam-6

   işte sen böylesin, küçük adam. Kaşık atmayı, kepçe daldırmayı iyi beceriyorsun ama yaratma yetisinden yoksunsun. Zaten bu yüzden böylesin, bu yüzdendir ki, yaşamın boyunca sıkıcı bir büroya ya da bir çalışma masasına kapanıyorsun, sırtına deli gömleği geçirir gibi parmağına evlilik yüzüğü geçiriyorsun.

  Kendini büyük bir oburluk içinde parayla, mutlulukla, bilgiyle doldurmak istiyorsun, çünkü kendini boş, aç, mutsuz hissediyorsun küçük adam; gerçekten bilgili saymıyorsun kendini, ya da gerçekten öğrenmek istediğine inanmıyorsun.

Dilediğin dine, kendi dinine inanmak istiyorsun. Buna bir diyeceğim yok. İyi ediyorsun. Ama bu kadarla kalmıyorsun ki? Kendi dininden başka din olmasın istiyorsun. Başka dinlere karşı hoşgörülü değilsin.
WILHELM REICH / DİNLE KÜÇÜK ADAM

19 Mayıs 2016 Perşembe

MUTLULUK

Hangi durumda olursak olalım, bizi sürekli mutsuz eden, kendini beğenme ve beklenti içinde olmaktır. Bunlar susup aklımız konuştuğunda, kaçınmamız mümkün olmayan tüm mutsuzlukların tesellisini bulabiliriz. İnsan, en fazla değer verdiği kişiler tarafından yaralanır. Çünkü kendisine, başkası aynı şekilde davranırsa bu onu yaralamaz, ama en yakın hissettiği kişiye karşı beklenti içinde olduğu için ister, istemez yaralanır.

Mutluluk, bu dünyada insan için yaratılmış gibi değil. Ya da fakir için mutluluk sadece bir an için olan bir durumdur. Çevremizdeki her şey değişiyor. Biz de değişiriz ve bu değişimi fark etmemiz imkansız gibi, bugün sevdiğimiz bir şeyi yarın seveceğimizden emin olamayız. Bu yüzden yaşamla ilgili mutluluk beklentimiz bir hayal olmaktan öteye gidemez.

Yalan üzerine

Yalan söylemek, dışa vurulması gereken bir gerçeği saklamaktır.
Bir kimse, borçlu olmadığı adama sahte para vermekle, onu kuşkusuz aldatır, ama hırsızlık etmiş olmaz.
Genel ve soyut anlamıyla gerçek, nimetlerin en değerlisidir.
Doğruyu söylememek başka, doğru olmayanı söylemek de başkadır; ama her ikisinden de aynı sonuç çıkabilir, çünkü sonuç bir olduğu  için başka yola varılamaz. Gerçeğin kimseyi ilgilendirmediği yerde, onun karşıtı olan yanlış da ilgilendirmez; bundan şu çıkar ki, aynı durumlarda gerçeğin tersini söyleyerek aldatan, gerçeği söylemeyerek aldatandan daha çok suçlu değildir; çünkü yararsız gerçekler konusunda yanılmaktan kötü olan bilmemektir.
İnsanın kendisinin ya da başkasının çıkarı için yalan söylemesi, sahtekarlıktır; zarar vermek, ara bozmak için söylenen yalansa, yalanların en bayağasıdır. Ne kendine ne de başkasına kazanç ya da zarar vermeyi düşünmeksizin yalan söylemek, yalan değil, bir tür uydurma oyunudur.

18 Mayıs 2016 Çarşamba

Dinle Küçük Adam

Seni düş kırıklığına uğrattı diye eşini neden suçluyorsun; beş para etmez bir komşunu hoşnut etmedi diye neden çocuğuna işkence ediyorsun; doğallığını yaşayan bir insana neden ters bakıyor ve onu sömürüyorsun; sana verileni alıyor, senden isteneni veriyorsun da neden sana sevgiyle verilen şeye karşılık vermiyorsun; neden, düşmek üzere olan birine bir çelme de sen takıyorsun, ya da düşmüşü tekmeliyorsun; hakikatı söylemenin gerekli olduğu durumlarda yalan söylüyorsun ve neden yalana karşı olacağını hakikate karşı koyuyorsun? Büyük adam bunları bilmek ister. Biliyor musun, sen, her zaman hakikate karşı olandan yanasındır, küçük adam.

WILHELM REICH / Dinle Küçük Adam

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Dinle Küçük Adam-5

Size kişisel özgürlük değil ulusal özgürlük vaat ediyorlar. 
Size özgüven değil, devlete saygı, bireysel büyüklük değil, ulusal büyüklük vaat ediyorlar. 
Sana göre, "kişisel özgürlük" ve "kişisel büyüklük" , soyut birer kavramdan başka bir şey değildir;  "ulusal özgürlük" ve "devletin çıkarları" sözcükleriyse, tıpkı kemik gören köpeğin ağzının sulanması gibi seni zevkten dört köşe etmekte; bu yüzden hemen bu sözcüklere sarılıyorsun. 
İşte bu yüzden senden korkuyorum, küçük adam, çok korkuyorum. 
Çünkü insanlığın geleceği senin elinde. Senden korkuyorum, çünkü kendinden kaçtığın gibi dünyada hiçbir şeyden kaçmıyorsun. Evet, sen, kendinden kaçıyorsun küçük adam. 
Hastasın sen, çok hastasın küçük adam. Ama paçanı bu hastalıktan kurtarmak senin görevin, senin  sorumluluğun. 

10 Mayıs 2016 Salı

Dinle Küçük Adam-4

Kaçma. Kendine bakma yürekliliğini göster!
"Bana bunları söylemeye ne hakkın var?" Kuşkulu ve kavrayışlı bakışlarında bu soruyu okuyorum.
Saygısız ağzından bu sözcüklerin döküldüğünü duyuyorum, küçük adam.
Kendine bakmaktan korkuyorsun, eleştiriden korkuyorsun küçük adam; sana vereceklerini vaat ettikleri yetkiden korktuğun gibi korkuyorsun. Bu yetkiyi nasıl kullanacağını bilemezsin.
Başka biçimde yaşayabileceğini düşünmeye cesaret edemiyorsun: koyun gibi yerine özgür yaşamak, taktikler uygulamak yerine açık davranmak, bir hırsız gibi gecenin karanlığında sevmek yerine açık açık sevebilmek düşüncelerine yer vermiyorsun kafanda.
Kendini küçümsüyorsun, küçük adam.
"Ben kim oluyorum  da kendi görüşüm olacakmış, kendi yaşamamı kendim saptayacak ve dünyanın benim olduğunu açıklayacakmışım," diyorsun.
Haklısın; sen kim oluyorsun da kendi yaşamın üzerinde hak sahibi olmak isteyeceksin? Sana kim olduğunu söyleyeceğim.
Büyük adam, ne zaman ve hangi alanda küçük adam olduğunu bilir. Küçük adam, küçük olduğunu bilmez ve bunu bilmekten korkar. Kendi küçüklüğünü ve yetersizliğini, başkalarının gücü ve büyüklüğünün kendisinde uyandırdığı güç ve büyüklük görüntüleriyle örter.
Büyük generalleriyle övünmektedir, ama kendisiyle övünmez. Kendisinde varolan düşünceye değil, kendi aklına gelmeyen düşünceye hayrandır. En az anladığı şeylere en çok inanır ve kolayca anladığı fikirlerin doğru olduğunu kabul etmez.
WILHELM REİCH / DİNLE KÜÇÜK ADAM

8 Mayıs 2016 Pazar

Dinle Küçük Adam-3

Yalnız bir anlamda "özgürlüğe sahip"sin sen: kendi yaşamını yönetmeyi öğrenmeme, kendini bu yönde eğitmeme ve kendini eleştirmeme özgürlüğüne sahipsin.
Yönetimi elinde tutan kişilerin, "küçük adam için" yetke istemesine, güç, istikrar istemesine izin veriyorsun.
Ama sen, hiç sesini çıkarmıyorsun.
Yönetimi elinde tutan güçlülere, ya da kötü niyetli güçsüz adamlara seni temsil etme yetkisini veriyorsun, onları seçiyorsun.
Her seferde aldatıldığını anlıyorsun, ancak bunu anladığında, iş işten geçmiş oluyor.
WILHELM REICH / DİNLE KÜÇÜK ADAM

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Dinle Küçük Adam

   Doğal ve bozulmamış birey, bütün insanların doğal olduğuna inanır ve ona göre davranır. 
Vebalı bireyse, bütün insanların yalan söylediğine, çalıp çırptığına, başkalarını dolandırdığına ve üstünlüğü ele geçirme çabası içinde çırpındığına inanır. 
Açıkça görülüyor ki, insanın içindeki "yaşamgücü" zayıftır; tehlikelere karşı dayanıksız durumdadır. Vebalı bireye elini uzatsa, kolunu kaptıracak, varı-yoğu alınacak, sonra da kendisiyle alay edilecek ya da ihanete uğrayacaktır; güvendiği herkes onu aldatacaktır.  
WILHELM REICH / DİNLE KÜÇÜK ADAM 

6 Mayıs 2016 Cuma

Dinle Küçük Adam

       Küçük adam, insanın ister kara ister kızıl olsun nasıl faşist olabildiği olabildiğini öğretmek gerekir. Gereklidir, çünkü günümüzde faşistler, kendilerinden önce gelen tüm faşistler gibi öldürgen bir öğretiye sahiptir. Çünkü faşistler, yaşam dolu sağlıklı çocukları sakatlayarak birer robota, birer ahlâk budalasına çevirmektedirler. Çünkü faşistlere göre yalan hakikatten, savaş yaşamdan önce gelmektedir. Ve çünkü çocuğu ve çocuğun içinde "yaşamı temsil eden şey"i, yaşam gücünü korumak, elimizde kalan tek umuttur. Sokaktaki küçük adamın nasıl faşist olunduğunu öğrenmesi işte bu nedenlerle zorunludur.  
WILHELM REICH / DİNLE KÜÇÜK ADAM

3 Nisan 2016 Pazar

Şarkiyatçılık

    Şarklı zihniyet kesinlikten nefret eder. Avrupalının akıl yürütmesi sağlamdır; olguları açıklarken, belirsizlikten kaçınır; mantık dersi almamış olabilir, ama doğuştan mantıkçıdır. Doğası gereği kuşkucudur, bir önermenin doğruluğunu kabul etmezden önce kanıt ister, eğitimli zekası bir mekanizmanın parçası gibi işler.

    Öte yandan şarklının aklı pitoreks sokaklarına benzer, simetriden yoksundur. Akıl yürütmesi baştan savma betimlerle doludur. Çoğu zaman, doğruluğunu  kabul edebirlikleri en yalın öncüllerden, en açık çıkarım yapmayı beceremezler.

1 Nisan 2016 Cuma

Şarkiyatçılık

  Başlangıç,her bir tasarı için, söylenecekleri olanaklı kılacak biçimde üretilmelidir.
Batılı uluslar, tarihte ortaya çıkar çıkmaz, kendilerine özgü erdemleri edinip, kendi kendini yönetme yetilerinin ilk ilkelerini sergilediler.

30 Mart 2016 Çarşamba

Muhteşem bir manzara ve yaşattikları

 
Üsküdar sahilde, fotoğraf çekenleri görünce aklıma sen geldin. Nedeni ise fotoğrafçılar güzel bir kare yakalamak için adeta saniyelerle yarışıyorlardı. Tam Güneş'in batmasına ramak kala meydana gelen o muhteşem atmosfer çekilmek için bütün cazibesiyle İstanbullulara gülümsüyordu. Tıpkı seninde bütün bakışları üzerine çekmen için yaptığın şirinlikler aklıma takıldı.
 

24 Mart 2016 Perşembe

Tiran ve despot

  Tiran, halk dilinde hakka ve yasalara aldırış etmeksizin zorbaca yöneten krala denir. Açık ve kesin  anlamındaysa, tiran haksız olarak krallık gücünü eline geçiren bir kişidir.

  Krallık gücünü zorla ele geçirene tiran, egemen gücü zorbalık ve düzenle kendine mal edene de  despot denir. Tiran, yasalara göre yönetme hakkını yasalara aykırı olarak kendine mal eden kimsedir. Despot ise, kendini yasaların üstünü çıkaran kişidir. Demek ki tiran despot olabilir, despot ise her zaman tirandır. ( J.J.Rousseau )

23 Mart 2016 Çarşamba

Platonik Aşk

     Okula başlamak için sabırsızlanıyordu. Çünkü sokakların ona göre olmadığını biliyordu. Ve okulda onu bekleyen yeni bir hayat olduğunu hayal ediyordu. Ama sadece hayal ediyordu çünkü sadece kendisiyle konuşabiliyordu. Bu da onun hayal gücünün her geçen gün gelişmesini sağlarken kendisine güvenini kaybetmesine neden oluyordu.
   
    Okula heyecanla başladı. Zaman'la utangaçlığının azalacağını düşünüyordu. Lakin tek bakışı ile hayatını renklendiren ve onu bambaşka dünyalara götüren güzel kız onun ancak hayal dünyasında beraber oturup konuştuğu biri oldu. Hayal kurmaktan başka bişey yapsaydı belki de hayatı çok farklı olabilirdi. Ama o bunu hiç düşünmedi ve karşılıksız sevmeye devam etti. Ne zaman kızı görse ya kaçar ya da kıpkırmızı olup terlerdi ve hiçbişey söylemeden öylece kalırdı. Öyle bir aşkla seviyordu ki sevdiğini kimseler ona kötü bir söz söylemesin diye sadece hayallerinde onunla beraber olurdu.

15 Mart 2016 Salı

  İşsizin 24 saati, sabah, öğle, ikindi, akşam, gece, gece yarısı diye birinden ötekine  hissedilmeden geçilen altı parçaya bölünmez. İşsizin 24 saati birbirinden bıçakla ayrılmış üç dünyadır.
  Sabah: evden çıkarken, hava yağmurlu, kapalı, karlı da olsa işsiz için aydınlık bir dünya vardır.
  Akşam: Evin kapısından girerken dışarda güneş, renkler, ışıklar, şarkılar içinde rahat ve bahtiyar batsa bile batsa da, işsizin bu ikinci dünyası karanlıktır, rüzgarlıdır, yağmurdur.
  Ve gece: İşsizin bu üçüncü dünyası, içinde tek söz konuşulmayan bir dilsizler memleketidir.
 
   Talihi yar olmayanlar, çevrelerini suçlarlar. Acı çekenlere merhamet duymaları bundandır. Aşağı yukarı şöyle düşünürler; ben mutsuzum, kabahat toplumun, falanca da mutsuz, demekki o da toplumun kurbanı!
     İktisadi durumu pek iyi olmayanlar düzenim bozukluğuna inanırlar. Demek ki hırsızların, katillerin suçları da bozuk düzenin ürünü. Onlar da şefkat ve merhamet merhamete ve layık birer kardeş. Toplum içinde hak ettikleri yeri alamadıklarına inanan aydınlar ise, zenginleri, yüksek rütbeli subayları, devlet büyüklerini kıskanırlar. Demek ki fakirleri, suçluları kötülüğe iten bu imtiyazlı zümredir. Bugünün insanı, hümanitarizm  yüzünden, toplumun 'ferdi' feda etmektedir.

Cemil Meriç

14 Mart 2016 Pazartesi

Dicle'nin Yakarışı

    Yazılı anlatı hazırdır ve önümüzdedir, onu okur, çalışır, öğrenir ve hafızanıza kaydedersiniz.
Sözlü anlatı ise yoktur, onu siz hafızanızda çıkarır, yaratır, hayat verir, ağzınızdan çıkan sesinizin yardımıyla, özgün bir makamla onu karşınızdakilere aktarırsınız, tıpkı şuanda benim yaptığım gibi.


11 Mart 2016 Cuma

Toplum sözleşmesi

İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur.
İnsanın ilk uyacağı yasa, varlığını korumak; yapacağı ilk şey de, kendine  borçlu olduğum özeni göstermektir. insan kendini bilecek çağa gelir gelmez, nefsinin kurmaya yarayan araçlara değer biçmede tek söz sahibi olduğu için, sonunda kendi kendisinin efendisi olur.

 Güç maddesel bir şeydir. Bundan nasıl bir ahlak çıkabilir, bilmem. Güce boyun eğmek, bir istem işi değil bir zorunluk; olsa olsa bir sakıntı işidir. Güç hak yaratmaz ve insan ancak haklı güce boyun eğmelidir.

 Savaş insanın insanla değil devletin devletle olan bir ilişkisidir ve bu ilişkide tekler birbirlerine yalnız rastgele düşmandırlar,  İnsan ve yurttaş olarak değil,asker olarak; yurdun üyeleri olarak değil, koruyucuları olarak. Son olarak, devletin düşmanı insanları değil, yine başka devletlerdir; çünkü özleri birbirinden ayrı olan bir şeyler arasında hiçbir gerçek ilişki kurulamaz.

Tek Kanatlı Kuş

Tek Kanatlı Kuş Demir, George Nathan’ın “ Aşk, bir çok kişi tarafından yaşanan, ama çok az kişi tarafından keyifle sürdürülebilen bir duy...