Proletaryanın devrimci hareketini zayıflatmak için, milliyetçi söylemlerle işçilerin aptallaştırılması ve bölünmesi, onun öncü güçlerinin yok edilmesi. Bugünkü savaşın asıl içeriği, önemi ve gerçek anlamı işte bunlardır.
Sosyal demokrasinin öncelikli görevi, savaşın gerçek anlamını açıklamak ve bu savaşı savunan hakim sınıfların, burjuvazi ve büyük toprak sahiplerinin yaydığı sahte, ikiyüzlü ve "yurtsever" söylemleri hiç acımadan teşhir etmektir.
Burjuvazinin proletaryayı susturmak için savaş yasalarını kullanması, proletaryanın illegal ajitasyon ve örgütlenme biçimleri yaratmasını zorunlu kılıyor.
Silahsızlanma, sosyalizmin bir idealidir. Sosyalist toplumda savaşlar olmayacaktır ve dolayısıyla da silahsızlanma başarılmış olacaktır. Fakat, toplumsal bir devrim ve proletarya diktatörlüğü olmadan sosyalizmin gerçekleşmesini bekleyen biri sosyalist değildir. Diktatörlük, doğrudan şiddete dayanan devlet gücüdür. Silahların kullanılmasına karşıyız. Şiddet kullanılmasına karşıyız!
Ezilen bir sınıf, silah kullanmayı öğrenmek ve silah edinmek için çaba göstermiyorsa, köle muamelesi görmeyi hak ediyor demektir. Eğer burjuva pasifisti ya da bir oportünist değilsek, sınıf mücadelesinden ve egemen sınıfın iktidarını yıkmaktan başka bir çıkış yolunun bulunmadığını ve de bulunamayacağı sınıflı bir toplumda yaşadığımızı unutamayız.
İster köleliğe, ister günümüzdeki gibi ücretli köleliğe dayansın, bütün sınıflı toplumlarda, ezen sınıf her zaman silahlıdır.
Proletaryaya karşı silahlanmış bir burjuvazi, modern kapitalist toplumun en büyük, en önemli ve temel gerçeklerden biridir.
Burjuvazinin işi, tröstleri büyütmek, kadınları ve çocukları fabrikalarda çalışmaya zorlamak, onları acı, sefalet ve yoksulluğa mahkum etmektir. Bizim "talebimiz" böyle bir gelişme değil, biz bu gelişmeyi "desteklemiyoruz". Bununla savaşıyoruz.
Tüm ülkelerdeki burjuvazinin yurtseverliğine ve şovenizmine karşı, yaşasın işçilerin uluslararası kardeşiliği!
Sorun şu: Bizler sosyalistler gibi mi davranmalıyız yoksa gerçekten de "son nefesimizi" emperyalist burjuvazinin kucağında mı vermeliyiz?
devrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
devrim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
23 Nisan 2019 Salı
30 Ocak 2018 Salı
İnsan
İnsan, en çok ihanete uğradığında mı üzülür?
Yoksa, ihanete uğradığı kişiler ile yüzleştiğinde mi?
Yüzleştiği kişilerin hayatı alt üst olurken, kendisi mutlu oluyor ise ihanete uğradığı kişilerden farkı kalmaz.
Kaybetmek ile kazanmak arasında, delilik ile dahiliği ayıran çizgi gibi bir çizgi vardır.
Bu çizgi hayatımızın geri kalanını belirler.
Gelecek hep bu kaybetme ile kazanma arasındaki ince çizgi arasında gidip gelir.
Aslında hayat, hep kazanma ile kaybetme arasında sıkışmasaydı daha iyi bir hayat ve güzel bir ömür sürebilirdik.
İnsan, hayatta mutlu olmak için neden hep daha fazla kazanmak ve kazanamadığı zaman da neden hep mutsuz olur ki?
Mutlu olmak için, elindekiyle yetin. Bu şekilde daha az yorul.
Geri kalanını başkası kazansın ve bu şekilde hayat paylaşılarak daha mutlu bir nesil yetişmiş olur.
Mutluluk, aslında gözümüzde büyüttüğümüz kadar zor bişey değil.
Sadece mutlu olmayı beceremediğimiz için mutlu olmayı bilmiyoruz.
Mutluluğu uzaklarda aramak yerine kendimize baksak mutlu olmayı becerebiliriz.
28 Temmuz 2016 Perşembe
ANA
Hepimiz korkudan geberiyoruz zaten! Bize kumanda edenler de
bu korkudan yararlanıp bizi daha fazla korkutuyorlar. Boğazımızı sıkanlara;
gözlerimizi kapatanlara göstermeliyiz ki, biz her şeyi görüyoruz, ne aptalız,
ne de yalnızca yemek değil, yaşamak istiyoruz, yaşamaya layık yaratıklar olarak
yaşamak! Düşmanlarımıza şunu göstermeliyiz ki, bize empoze ettikleri forsa
yaşantısı, akıl yoluyla onlarla boy ölçülmemize, hatta onlardan daha üstün
olmamıza mani olamaz.
Dövüşme zamanı gelince tırnak temizlemekle vakit geçirilmez.
Bizim için milletler arasında ayrı gayrı yok. Sadece arkadaşlar var, veya
kardeşlik istemeyen düşmanlar. Dünyaya gönül gözüyle bakıp ne kadar kalabalık
ve güçlü olduğumuzu görünce insan öylesine seviniyor ki, içi ferahlıyor! Bir
Fransız, bir Alman, bir İtalyan için de durum aynı. Hayatı anladılarsa eğer,
onlarda aynı biçimde sevinç duyarlar. Hepimiz aynı ananın, aynı düşüncenin,
bütün insanların kardeşliği fikrinin evlatlarıyız. Bu düşünce bizi ısıtır,
adaletin göklerinde parlayan bir güneştir o, ve bu gökler emekçinin kalbinde
yatar. Ne millet olursa olsun, adı ne olursa olsun fark etmez.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Tek Kanatlı Kuş
Tek Kanatlı Kuş Demir, George Nathan’ın “ Aşk, bir çok kişi tarafından yaşanan, ama çok az kişi tarafından keyifle sürdürülebilen bir duy...