Her şey, o gün beraber
otururken oradan buradan konuşurken oldu. Çünkü bu konuşmadan sonra ne Ayaz’ın
ne de Yağmur’un hayatı aynı şekilde devam edecekti. Ama bundan ne Ayaz ne de
Yağmur haberdardı. Zaten haberleri olsaydı, o günü yaşamak istemezlerdi. Fakat
yıllar sonra sorsaydınız, o günün en mutlu günleri olduklarını söyleyecekti
Ayaz. Aynısı Yağmur içinde geçerli miydi? Orası tartışılır.
Aslında o günün diğer
günlerden farkı yok gibi. Bunu anlamaları işten eve gittiklerinde
hissettiklerinde saklıydı. O akşam nerede ise 2 saat öylesine konuştular. Ne mi
konuştular telefon kapandıktan sonra ikisinin de hatırlamadığı sıradan
şeylerdi.
Peki, hikâyedeki
kahramanlarımıza göz atalım.
Ayaz; Yağmur’la
tanışmadan önce bütün aşklarını sadece ama sadece hayallerinde yaşayıp, bazı
aşklardan kendisinin bile haberi olmayacak kadar hayalperesttir. Ama kendisine sorsan, her gün başka bir
sevgili ile dışarılarda dolaşıp hayatını yaşayan, akşamları da hiç ama hiç
yalnız kalmayan, o gün beraber olduğu sevgilisiyle; bazı akşamlar sabaha kadar
sevişip, bazı akşamlar ise yalnızca birbirlerine sarılıp, birbirlerine sevgi
sözcüklerini fısıldayarak geceyi geçirirlerdi. Bu hayalperest adam, kafasındaki
aşklardan kurtulup gerçek bir aşka yelken açarken, başlar da çokta sıradan bir
hayat yaşadığını, çünkü bundan önceki hayatı da aynı şekilde olduğundan çokta
zorlanmadı. Bazen aslında bu yaşadığı durumun gerçek olmadığını anlar. Lakin
yanındaki gerçek ve Ayaz buna alışmakta zorlandığından dolayı, Yağmur’u zor
günler beklemektedir. Bunu anladığı zaman ise iş işten geçmiştir. Çünkü bu
adamı gerçekten sevdiğini düşünür. Yani başka bir deyişle, halk arasında kime
sorsanız, farklı bir şekil de tarif ettiği Aşıktı.